Tarih 10 Kasım 1938 Perşembe;
Mustafa Kemal Atatürk, fenalaştığında mütemadiyen saati soruyordu. Biz maksadını, saati sorarak kendini kontrol ediyor, bilincini açık tutmaya çalışıyor diye düşünüyorduk. Son defa saat kaç diye sorduktan sonra kendini sırt üstü yatağa bıraktı. Aynı anda bir titreme başladı. Bu sırada doktorlar gerekli tedavi ve tetkikleri yapıyorlardı.
Bir ara doktor Neşet Ömer Bey, "Dilinizi göreyim efendim" dedi. Bunun üzerine Atatürk, dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey "Biraz daha uzatınız efendim" deyince Mustafa Kemal Atatürk "Ve Aleykümselam!" diyerek gözlerini ebediyen kapadı. O sırada saat 9'u 5 geçiyordu..
Alıntıdır.
Bir ara doktor Neşet Ömer Bey, "Dilinizi göreyim efendim" dedi. Bunun üzerine Atatürk, dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey "Biraz daha uzatınız efendim" deyince Mustafa Kemal Atatürk "Ve Aleykümselam!" diyerek gözlerini ebediyen kapadı. O sırada saat 9'u 5 geçiyordu..
Alıntıdır.
BİR BAŞKA BİLGİ
Ekim 1938..
Atatürk'ün sağlık durumu gittikçe kötüye gidiyor, geçirdiği koma hali günler sürüyordu. Sıkı bir tedaviden sonra komayı atlattı ve kendine gelmeye başladı.
29 Ekim günü geldi. O gün Cumhuriyetin 15. yaş günüydü. Atatürk, 29 Ekim'de Ankara'da olmayı çok istiyordu ama sağlık durumu onu engelledi. Yatağında Salih Bozok'a sürekli "Ah Ankara.. Ah Ankara'ya gidemedik.." diye yakınıyordu. Bir
süre geçtikten sonra Dolmabahçe Sarayı'nın çevresinde sesler duyulmaya başlandı. 29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur sarayın önünden geçiyordu. Öğrenciler vapurdan, "Atamızı görmek istiyoruz" diye bağırdılar. Daha sonra hep bir ağızdan İstiklal Marşı'nı ve 10. Yıl Marşı'nı söylemeye başladılar. "Çıktık açık alınla/10 yılda her savaştan.." dizeleri Dolmabahçe'nin hüzünlü duvarlarında çınladı. Atatürk, yanındakilerin yardımı ile pencerenin yakınındaki koltuğa oturdu. Öğrenciler, "Varol.. Yaşa.." tezahüratları ile etrafı çınlatıyordu. Atatürk, gözyaşlarını daha fazla tutamadı. Yanındakiler, son düşmanı ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını gördüler..
10 Kasım Sabahı..
9 Kasımı 10 Kasıma bağlayan gece oldukça sıkıntılı geçti. Şafak doğarken sarayın dışında İstanbul, parlak ve güneşli bir sonbahar sabahına hazırlanıyordu. İçerde ise, gergin ve hüzünlü bir bekleyiş vardı, son umutlar da tükeniyordu artık. Saat 09.00 olduğunda Atatürk'ün göğsü hızla inip çıkmaya başladı. Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu. Dışarıda bütün bir ulus, endişe içinde radyo başında bekliyordu. Savarona, son bir saygı duruşu için Dolmabahçe önüne demirlemişti. İçeride saray tam bir sessizliğe gömülmüştü. Doktorlar, bir yandan Atatürk'ün durumunu kontrol ediyor, bir yandan da gözyaşlarını tutamıyorlardı. Prof.Dr.Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de sürekli: "Aman yarabbi.." diye mırıldanıyordu. Silah arkadaşı Kılıç Ali ellerini kavuşturmuş, son saygı duruşundaydı ve o anları şöyle anlatır: " Hayatımıza kastedilmemesi için icabında canımızı fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk gözümüzün önünde fani hayata veda edip gidiyor, kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Aman yarabbi.. Adeta dehşet içindeydik."
Saat 9.05..
Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak o anı şöyle anlatır: "Birdenbire gök mavisi gözleri açıldı ve sert bir hareketle başını sağa çevirdi. Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim. Diz çöktüm. Sağ elini ellerimin içine aldım, öptüm ve yüzüme sürdüm." Dr. Öke, Atatürk'ün açık gözlerini kapattı. Yaveri Salih Bozok şöyle anlatır: "Doktorların odadan ağlayarak çıktıklarını görünce anladım. Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne de konuşulanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım." Salih Bozok odadan çıktığı gibi merdivenlerden aşağı koştu ve alt katta bir odaya girdi. Ardından içeriden tek el silah sesi duyuldu. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti..
("Sarı Zeybek" belgeselinden alıntılar yapılmıştır.)
O'nu görmeyen, vefatından 74 yıl sonra bugün 20, 30, .., 60 yaşında olan o ülkenin insanları, o lidere hayran olsunlar, eserlerine ve devrimlerine sahip çıksınlar, onu tanımadıkları halde ona olan sevgilerini birlikte kutlasınlar, onun için gözyaşı dökebilsinler.. Seni unutmayacağız Eşsiz Lider Büyük ATATÜRK..
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!”
Alıntıdır.
KURAN-I KERİM
Nahl Suresi 32. Ayet
"Melekler, onları tayyib (en güzel, en iyi) bir şekilde vefat ettirirler. Onlara: “Selâm üzerinize olsun. Yapmış olduğunuz (güzel, hayırlı) ameller sebebiyle cennete girin.” derler."
Vakıa Suresi 91. Ayet
O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) “sana selâm olsun” (denir).
Neden bunları yazdım? Bugün Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 76.yılı.. Öldüğü gün anlatılanları da paylaştım. Hep düşünmüşümdür, Atatürk vefat ederken selam almıştır; kimden neden nasıl? Ve Kuran'da geçen bu ayetlerle kendimce cevap buldum. Açıklamaya gerek yok sanırım.. Zaten açıklamaya halim de yok. Sadece çok özledim.
Evet hiç tanışmadık ama ben seni çok özledim Atam! "Muhtaç olduğum kudret; damarlarımdaki asil kanda mevcut'" biliyorum! Gençliğe Hitabe'nde söylediklerinin hepsini yaşıyoruz. Hem de en adice, en çirkefçe şekilde ama biz ilkokuldan beri ant içtik!
"AÇTIĞIN YOLDA, GÖSTERDİĞİN HEDEFE DURMADAN YÜRÜYECEĞİME ANT İÇERİM!"
Aslında söyleyecek o kadar çok şey var ki bugünle ilgili, ülkenin bugünkü hali ile ilgili .. Ama yüzüm yok sana karşı; şimdiki ülke durumunun düştüğü cenderede çok söz yok dilimde.. Sadece acı var, özlem var minnet var..
NURLAR İÇİNDE YAT ATAM!
Sevgi, saygı, özlem ve minnetle...
NOT: Bilgilerin en doğru şekliyle sizlere aktarılması için alıntılar yapılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Yazmak İster Misin? :))